İki arkadaş cami avlusunda oturmuş


Kimisi ödlek kimisi ‘daha evvelce bu tür değildin, evlendin bu tür oldun’ tipinde şeyler söylediler. Anlayacağınız zor durumdaydım. Ya eve gidip akşamı eşimle geçirmeyi tercih ederek ödlek, ya da dostlarımla kalarak onların baskısıyla güya onlara öyle olmayacağımı ispatlayacaktım.

Her şeyi göze alarak oradan ayrılmaya karar verdim. Yolda gelir iken öyle birisi ile karşılaştım ki.. her şeyim değişti..

İki dost cami avlusunda oturmuş konuşuyorlardı. Arkadaşlardan birisi ‘Bu akşam dostlarla maç izlemeye gideceğiz, sen de gelir misin?’ diye sordu. Soruyu soranın haline bakılırsa dostunın mutluluk amacıylade ‘evet’ diyerek onaylamasını bekliyordu. Ama beklenilen olmadı. Arkadaşının yüzüne ciddi bir yüz ifadesiyle bakan genç, ‘Hayır maça gelemem. Biliyorsun ben evlendim, bundan sonra gözü yolda olan ve devamlı evde bekleyen bir eşim var. Bundan bu tür hayatıma daha ilgi etmeliyim.’ dedi. Bu ifadeyi duyan dostu evvelce hayretle baktı dostunın yüzüne, sonrasında alaylı bir tavırla ‘Vay, vay, vay kılıbık kardeşim, yüreği sevgi dolu pek muhterem ev erkeği, bakıyorum da ilk haftada boyunun ölçüsünü almışlar. Nedir bu evdekileri ihmal etmemeliyim, bundan sonra maça gelmeyeceğim lafları?’ diyerek yeni evli genç dostunı ayıpladı. Yeni evli genç tam ağzını açmış dostuna bir yanıt verecekti ki yan taraflarında oturan nur yüzlü bir dedenin konuşmasıyla kafasını o tarafa çevirdi. O vakte kadar olanları göz ucuyla takip eden dede söze karıştı.

‘Gençler kusura bakmayın az evvelce konuştuklarınıza kulak misafiri oldum.
Ve bu misafirlik beni seneler evveline götürdü. Şimdi müsaadenizle size o gün başımdan geride bıraktığımız ve bugün sizin sayenizde hatırladığım hadiyi anlatmak istiyorum.’ diyerek başladı anlatmaya.

‘Yeni evlenmiştim, mahalleden çok sevdiğimiz dostlar bir uygulama yapmış, eş güdümlü eğlenmek istemişlerdi. Tabii beni de çağırmışlardı. Durumu eşime anlatarak gittim; ama akşam olmak üzereyken geri döneceğime dair söz verdim. Kalkmak üzere hareket edince hali dostlarıma izah etmeye çalıştım ama hepsi aniden anlaşmışlar gibi az evvelce dostunın sana ‘maça gelmiyorum’ dediğin amacıyla söylediği şeyleri söylediler. Kimisi kılıbık, kimisi ödlek kimisi ‘daha evvelce bu tür değildin, evlendin bu tür oldun’ tipinde şeyler söylediler. Anlayacağınız zor durumdaydım. Ya eve gidip akşamı eşimle geçirmeyi tercih ederek ödlek ve kılıbık olacak, ya da dostlarımla kalarak onların baskısıyla güya kazak erkek olduğumu ispatlayacaktım. Her şeyi göze alarak oradan ayrılmaya karar verdim. Yolda gelir iken evimize çok yakın olan caminin hocasıyla karşılaştım. Durumu ona açmaya karar verdim. Söylediği ‘Sen kılıbık değil, kalbi ılıksın.’ ifadesi o kadar hoşuma gitti ki, o günden bugüne adım hep kalbi ılık olarak kaldı. Bu yüzden ben bunca hayatım süresince evde asıp kesen, sövüp döven, bağırıp çağıran, kırıp dökenlerle değil, kalbi ılıklarla oturup kalkarım. Öylelerinin gerçekten erkeklik dedikleri onları pohpohlayan nefislerinden başka biri değil.
O gün bana ödlek diyen ve kılıbık olmakla eleştiren dostlarımın birçoğu ya eşinden ayrıldı ya da zehir zemberek bir aile ömürleri oldu. Oysa Tanrı Resulü’nün sözlerini hayatıma düstur edindiğim amacıyla evim çoluk çocukların oynaştığı bir cennet köşesine döndü. Varsın bana ödlek desinler. Ben Rabbimin ne dediğine kulak verir, her vakit kalbi ılıklardan olmayı tercih ederim.’ Hakkınızı helal edin. Dedenin bu anlattıklarından sonra kendisini maça çağrı eden dostunın yüzüne anlamlı anlamlı bakan genç ‘Sen istersen bana kılıbık demeye devam et. Ben maça gelmeyerek evde dört gözle beni bekleyen eşimin yanına giderek ‘Kalbi ılık’lardan olmaya kararlıyım.’ diyerek ayrıldı. Dede, gencin arkasından gülerek bakıyordu.